18 Şubat 2011 Cuma

Elif Yazıyor...


Artık bıloğumu ben yazıyorum. Bu yıl okula başladım. Okumayı, yazmayı öğrendim. Resim yapmayı çockluğumdan beri çok seviyorum. Kitap da okumayı çok seviyorum. Resimde bir kız var, bir güneş var, bir bulut var, biraz da ot var. Resmi ben taradım. Şimdi yayınlıyorum. Yarın yine resim yaparım. Şimdi uyumam gerek. İyi geceler, görüşürüz.

2 Ocak 2011 Pazar

Zihin Haritası - Mind Map


Elif'in annesine bu yıl ilkokullarda pilot proje olarak çocuklara Tony Buzan'ın zihin haritasını öğrettiklerini duyduğumu anlatıyordum.Elif dikildi başıma "o nedir teyze, ben de ilkokuldayım artık, ben de öğrenmek istiyorum," diye. Öğrenme açgözü. Bana zaten hevesli insan lazım, gözlerindeki heyecanı ve ateşi görünce başladım anlatmaya, 5 dakika sonra "öğrendim, şimdi zihin haritası çizelim," dedi.


11 Aralık'tı. Ağacı kurmadan birkaç gün önce. "Yılbaşını zihin haritasıyla planla bakalım," dedim. Oturdu çizdi. Henüz bazı harfleri öğrenmedikleri için azıcık yanlışlar olmuş tabii... En hoşu "çamacı süle", "süsle"nin s harfini unutmuş ama, çamağacı tam da böyle geliyor kulağına demek ki "çamacı" yazmış :) Yaparken ben de yanında bir yandan annesiyle konuşuyor, bir yandan da Elif'in sorduklarına cevap veriyordum. Ufak tefek yanlışlar gözümden kaçmış, yoksa düzeltirdim.


Robin'in ilk zihin haritası bu, ortadaki resim yağan karlar. Maalesef o da tüm çocuklar gibi hasretle kar bekliyor. Hatta dileklerine kar yağmasını eklemiş. Şu anda baktığımda zihin haritasını büyük ölçüde uygulamış olduğunu gördüm. Yapılmayan iki şey var biri sokak partisi, diğeri Berfin ile kurabiye pişirmek. Ama teyzoşla kurabiye pişirildi, blackberry ile fotoğraflarını çektim, onları yükleyince yayınlarım.
Üşenmeyin yazdıklarını okuyun. "Sevginin alevi olsun" çok çarpıcı. Birlikte mum diktiğimizde duvarda yazılı olan bir yazıda böyle bir söz vardı, bunu hatırlayıp yazmış... Ben de 2011'de sevginin alevinin hepimizin içini aydınlatmasını diliyorum...

Elif Büyüdü.....


Ohoooo, teyzoş yazmayalı yıl olmuş :)


En son bayramda yazmışım, hem de galiba Şeker Bayramında. Limdi oldu yılbaşı.
Teyzoş kaptırmış kendini gidiyor, araya essence filan girdi, yurtiçi, yurtdışı, oraya git, buraya yetiş derken,
Elif büyüdü!


Fiziksel büyüdü. Uzadı, pek bir alımlı bir genç kız oldu. İzlediği filmler değişti, artık ilkokullu :) Okuyor... Yazıyor, hatta geçen gün bir tavşan öyküsü yazmış :) Doğal olarak yaptığı resimler de değişti. Bu arada çok güzel şeyler çizdi ama ben bir türlü tarayamadım. Bir gün gelir sıraları. Bugün en son çizdiğini yayınlıyorum. Aralık ayının son günlerinde bu resmi sehpada buldum, hemen sakladım. Kimi çizmiş, ne düşünerek çizmiş bilmiyorum...


2011'in çocuksu resimler gibi renkli, hareketli ve neşeli olmasını diliyorum. Sağlık, mutluluk ve bereket dileklerim hepimize ve tüm dünyaya...

11 Eylül 2010 Cumartesi

İyi Bayramlar :)






Yeni bir sürü resim var...



Ama ben geçenlerde yüklerken eksik bıraktığım üç resmi sunuyor ve herkese iyi bayramlar diliyorum.
Bayramın son günü ama olsun :)



Ancak zaman bulabildim.



Çok hareketli bir bayramdı ve de devam ediyor...



Elif'le çok sık beraber olduk, Manga atölyesine gittik, gezdik dolaştık.



Aile kahvaltıları ve yemekleri yaptık, babaannemin tariflerinden yapıp yedik...



Veee işte geçen seferden arta kalan resimler...



Bitmemiş kuş resmi ve de birkaç çift resimleri... Pembe zemin üzerindekileri çizdikten sonra makasla kesmiş ben de pembe zemine koyup scan ettim.






Yeni çizdiklerini ise ilk fırsatta scan edip yayınlayacağım...

29 Ağustos 2010 Pazar

İstanbul...


Bu resim çok özel.
Gözümün önünde çizerkenki hali hiç hatırımdan gitmeyecek.


Ressam arkadaşım Çağla'nın evinden dönüyorduk.

O akşam Dudullu'daki ofisten eve kadar direksiyon sallayıp Elif'i aldıktan sonra,
karşıya tekrar arabayla geçmeyi gözüm hiç yemedi.
İftara yetişeceğiz diye millet birbirini yiyecek,
öyle kalabalık yollar.

Niyetim vapura binerek karşıya geçmekti.
Birden değiştirdim rotayı.
Bizimki metroyu çok seviyor, metrobusu ise hiç bilmiyor.
Tutarsın elinden binersin metrobusa.

Sonra da bir taksi, öyle gittik Çağla'ya.

Epi topu 35 dakika sürdü evden, Çağla'ya gitmek.

Süper.


Sevgili Çağla ile Elif'in resimleri üzerinde konuştuktan sonra
taksi-metrobus-taksi ile döndük geri.


Metrobusta gece ışıkları altında bizimki resim defterini istedi.
"Ne yapacaksın, camdan dışarısını seyretsene," dedim.
"Camdan dışarısını çizeceğim," dedi.

Ve bir camdan dışarı bakıp, bir kağıda eğilip çizmesi vardı ki,
gerçekten unutulmayacak bir görüntü.


Baktı. Çizdi. Yine baktı, yine çizdi.
Gece ışıkları altında metrobus pencesinden göünen ve hızla akıp giden
Istanbul'u çizdi...


Şu aralar sürekli Istanbul'u okuyorum çeşit çeşit kitapta.
Edmondo di Amicis'in Çocuk Kalbi unutulmaz çcoukluk arkadaşımdır.
Yazarın 1870 yıllarında yazdığı Istanbul seyahatnamesi meğer çok ünlüymüş
ama hiç Türkçe'ye çevrilmemiş. Tam da onu okumaktaydım o ara.
Elif'i Boğaz Köprüsü'nü görüp de resmine çizdiği anı görünce,
işte Istanbul ancak böyle çizilir diye düşündüm...


Zincirlikuyu'ya gelince ayağa kalktığımızda, genç bir üniversiteli Elif'in elindeki deftere
bakarak "inanamıyorum, inanamıyorum" diyordu.

Detay detay bakın, hepsinde İstanbul'un gece yüzünü göreceksiniz,
renkli ve ışıltılı...
İşte Elif'in Istanbul'u...

Odada Oynayan Çocuklar ve Parkta Gezi...



Birinci resimde odada oynayan çocuklar var.


Yerde oynarken nasıl dizlerini kırdıklarına dikkatinizi çekerim :)
Öte yandan aynı resimdeki konsolun üzerindeki oyuncakları da boyut olarak küçük çizmiş.




İkinci resimde ise bir gezintiye şahit oluyorsunuz.
Annenin kocağında bebek var.


Tutuşuna bakın.


Ya köpek gezdiren kıza ne demeli,


tasmanın köpeğin boynunda duruşu ne hoş değil mi... (Maalesef büyük sayfaya çizmiş, scan ederken resmin alt kısmı uçmuş. Bu bir köpek.)
Bu arada maviler bulut, bir de dinazor şeklinde bulut var orada. Bulutları Elif baktıkça değişik şeylere benzetiyormuş. Öyle dedi. Ben de bazen benzetirim dedim. Ama bulutları benzettiğim şeyler gibi çizmek hiç aklıma gelmemişti.

Şu Reklamlar Yok mu?




Elif'in deyişine göre "rekramlar".
Her gün başka bir tuhaflık çıkıyor ve bizimki tam bir reklam izleyicisi.
Teyzoşa da bir kere söylemek yeter...


İşte Wings Karavanı da böyle bir rekramdan öğrenilmiş.
Gayet dandik bir oyuncak, dokunsan kırılacak.
Ama bir zevkle kurulup oynanıyor ki, sormayın gitsin.




Sanırım bu resimler Wings Karavanının yansıması.

Bir dolu kız karavanda...
Kalp pencereli, kalp tekerli karavan.....


Kocamaaaaaaan Bir Poster




Hülla ablasının izni sırasında anneannede kalındı üç, dört hafta.
Anneanne ve dede götürdü Elif'i yüzme okuluna.





Orada olduğu saatlerde de boş durmamış çizmiş.




Bu resim çok ilginç.
Babamın büyük ozalit çizimlerinden birinin arkasına çizilmiş bu resim.
Dört tane A4 boyutunda kağıdı yanyana yekpare düşünün.
Dördünde farklı resimler çizmiş.
Üst ikisinde dağlar ve güneş var.
Alt ikisinde ise suyun altında deniz kızı ve ülkesi.
Marlianna'nın ülkesi...

"Bu bir poster anneanne, bunu as bir yere," demiş.










Teyzoş hepsini tek tek scan edip, burada yayınlıyor.
En üstte de gerçek halindeki kocaman katları açılmış kağıtta
nasıl durduğunu göstermek için yanyana getirdim resimleri...
İşte denizkızının ülkesinin posteri....




Bizim Mutfak Anlarımızdan...



Her Pazar sabahı saat 10:00 gibi Elif kapıyı tıklatır...


"Teyzeeeeee...."


Ve biz kısa bir sohbetten sonra başlarız birşeyler yapmaya. Hele bütün hafta göremediysek birbirimizi çok zevkli olur bu çalışma.


Kek, turta, muffin, kurabiye, bisküvi, bazen pasta...


Genelde çikolatalı olsun diye tutturur.


Ama çeşit çeşit birşeyler yaparız beraber.




Geçen gün annesi gösterdi bu iki resmi ve bana anlattı.


Birinci resimde Elif yumurta kırmayı gösterdiğini anlatmış,

hemen yanında da unu ve kabartma tozunu eleyip önceden hazırladığımızı.
Sonra da merdaneyle açıp şekiller verdiğimizi resmetmiş.



Bir sonraki resimde de yaptığımızı sunuyormuşuz.

Kalpleri görüyor musunuz?
İşte herşeyi öyle sevgiyle pişiriyor,
sevgiyle sunuyoruz...


Sevgiyle yenilmesi de ikimizin de en hoşuna giden şey.


Gitar Çalan Kız...



Bu resimlerin birinde gitar çalan bir kız var.
Diğerinde de yatağa uzanmış bir kız.
Aslında ilk bakışta uyuyan kız diye düşünmüştüm ama
resimleri küçültürken kulaklığı olduğunu fark ettim.



Ve ancak o zaman anladım ki, bunlar abloşun resimleri.
Galiba abloşun üç haftalık yokluğunda çizilmiş bunlar.


Özlemin resimleri :)


Bu da Buğdiş'in doğumgünü armağanı...


Buğday'cık da teyzoş gibi aslan.
Benden iki gün sonra da Buğday'ın doğumgünüydü.
1 yaşına bastı :)


Gördüğünüz renkli resim özenle çizildi,
çizim sırasında Buğday oralarda dolanınca
kızılıca kıyamet bağırışlarla resim saklandı.
Sonunda bitince yine binbir özenle katlandı,
kağıttan bir kurdele kesindi, bantla yapıştırıldı.
Sonra uyuklayan Buğday'ın yanına gidip kutlayıp, "bak bunu sana çizdim"
diyerek resim açıldı, Buğday kucaklandı ve resme zorla baktırıldıktan sonra
serbest bırakıldı.



Buğday ne anladı bilmiyorum, ama dergideki bir kedi resmine
bakarak çizdiği resmin önemi bence çok büyük...

Teyzoş'a doğum günü armağanı...



İşte teyzoşa çizilen doğumgünü armağanı :)


Bu, benim.


Bunları üstüste iki sayfa olarak defter çizmiş.

Birinci sayfada yüzümde mask var.
Aslında tüm resim maskın kendisi.
Tüylü, tüllü, süslü, şıkır şıkır...


İkinci sayfada maskımı çıkarmışım,
aslan saçlarımla balo elbisesi içindeyim.
Koyu yeşil bulamamış, gözümü mavi yapmış.
"Tepedeki o yuvarlak şey ne?" diye sordum,
"disko topu" dedi :)))



Bu arada yigoşum beni doğumgünü armağanı olarak
"Kediler ve Köpekler" filmine götürdü,
sinema parasını da kumbarasından ödedi :))
Üstelik bu armağanı tümüyle kendi düşünüp akıl etti.
Çok şanslıyım :)






Bilumum Kız Resimleri...










Her yerde bir sürü kız resimleri...
Çeşit çeşit...
Bizimki kafaya koymuş, moda tasarımcısı olacakmış.




Tam ona göreymiş!

Bence de öyle.

Hem çizmeyi seviyor, hem de kendisi bir adet kokoş :)
Gerçi bunlar tasarımlar değil, "sadece kız resimleri" ve tabii kalpli kalpli...

Kalp Suratlar...



Yine kalp suratlar...


Bu seferkiler farklı. Eskilerini hatırlıyor musunuz?
Hatırlamayan biraz gerilere doğru gitsin bakalım...






Zaman Nasıl da Geçiyor... Yüzme Okulu Bitti!






Gerçekten de beş hafta mı olmuş ben yazmayalı. Eyvah eyvah.


Çünkü beş hafta önce yüzme okuluna başlamıştı Elif,
ve şimdi bitirdi, üstelik 2004 kızlar arasında yarışmada açık ara fark yaptı
ve kendi deyimiyle altın madalya sahibi artık :)


Şekerim dütt sesini duyar duymaz suya daldı ve bir azim bir azim,
25 metreyi nefes almadan tamamlayışı görülecek şeydi.


Bu arada resimler birikmiş tabii...

Teyzoş yatak döşek olmuş bir klimazede olarak
bir yandan dinlenip, bir yandan resimleri scan etti bugün, nihayet.


Elif'in kendi eli ve mask'li bir Wings var burada.
Abloşun Venedik'ten getirdiği mask yüzünden tüm resimlerde
bir mask bolloğudur, gidiyor...




27 Temmuz 2010 Salı

Yüzme Okulu Başladı...


Elif tatilde yüzme işini bitirmiş. Geçen sene su yüzünde kalmayı başarıyordu, bu sene epeyce bir yüzüyor. Dalmayı da öğrendi. Şimdi sıra geldi, stil öğrenip, serbest ve sırtüstü yüzmeye. Geçen yıl yaştan dolayı yüzme kursuna almıyorlardı. Bu yaz tatil dönüşü yüzme programı başladı. Dün kursun ilk günüydü. Akşam uğradım ve kendisini bu resmi çizerken gördüm.


Siyah kalem ile çizilmiş olan mayo, havlu, deniz gözlüğü ve boneye dikkatinizi çekerim. Önce bunları çizmiş. Ardından bir süre geçtikten sonra, resmi eline alıp, bu kez mavi kalemle mayo, havlu, bone ve gözlüğe bir çocuk giydirmiş. Boynuna çanta asmış (abloşkosu tüm çantalarını böyle takıyor), ayağında parmak arası terlikler var.Paçalarda kuş ve minişi görünce sordum, "bu pantalonun üzerindeki resimler" dedi, mayonun üzerine bermuda ve bluz giydirmiş anlayacağınız. Deno yazısını sordum, "bilmem, uydurdum birşeyler" dedi.


Abloşkosu gibi madalyalar almak istemiyormuş. Yarışmayı sevmiyormuş. Sadece yüzmek istiyormuş. Sanırım bu resimdeki de kendisi, az önce mayosunu gördüm böyle desen desen gerçekten de...

Meğvzuniyyet Töreni...




Minik kuşun kendi deyimiyle "meğvzuniyyet töreni" vardı Haziran sonunda. "Meğvzun oluyorum teyze" dedirtmek için yüz kere komik komik sorular sordum. Bir ara da şöyle birşey döktürdü: "Tam üç senedir okula gidiyorum, şimdi de meğvzun oluyorum işte." Minicik şeyler kep takıp, cübbe giydiler. Pek bir güzeldi tören.




Abloşkosu üç haftalık seyahatinin ilk haftasını tamamladı, bugün Venedik'te. Elif en çok 1 hafta uzak kalmıştı ablasından, özlemeleri giderek artmaya başladı. İki meğvzuniyet fotoğrafını scan ettik, abloşkosuna öpücüklerimizle gönderiyoruz...

Yaz Aldı Başını Gidiyor...


Zaman nasıl da hızlandı. Bir bakıyorsun Pazartesi, bir bakıyorsun Pazar. Demeye kalmadan hooop ayın sonu... Yaz geldi geliyor derken, gitti gidiyor oluverdi birden. Teyzoş da sözüm ona blogger! Yüzkarası cinsinden...


En son yazmışım Haziran'ın başında...Ufff neler geçmiş o zamandan beri. Yoğun bir iş zamanı, akşamları yaz keyifleri ve bir dolu kısa seyahatler. Viyana, Ankara, Kadırga derken geçivermiş zaman...


Elif de yoğun çizmedi bu aralar. O da havuz, deniz, bahçe derken kaptırdı kendini yazın akışına. Aslında çok güzel birşey çizmişti bana özel, ara ki bulasın. Evi altüst ettim yok. Bir de Botero sergisinin atölyesinde yaptığı bir resim vardı, onu da bulamadım. İkisi birlikte saklanıyorlar bir yerde... (Şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi şarkısını söylersem çıkar bir yerlerden belki de.)


Bu resmi ise babasına çizmiş. Babalar Günü için. Baba-kız bir kalbin içindeler :) Görür görmez bayıldım. Şimdi de sizlerle paylaşıyorum.

6 Haziran 2010 Pazar

Kız Resmi ve Takvim...



Eloş bir kız resmi çizmiş, sonra onu kesmiş kenarlarından güzelce ve çizdiği bir başka resme yapıştırmış. İşte hemen yanda. Ama siz resmin bu üç boyutlu halini göremiyorsunuz maalesef. Şu anda yazarken aklıma geldi, belki de biraz kolaj çalışması yapsak iyi olacak. (Annesi sürekli bana Elif'in çizim duygusunun üzerine gittiğimde olacaklarla ilgili makaleler okutuyor ama benim kurtlarım durmuyor :) )




Bir de şu takvim var... Bu bir resim değil ama o kadar hoşuma gitti ki sizlerle paylaşayım istedim. Geçen hafta Elif'in yıl sonu gösterisi vardı. Benim haberim olduğunda çoktan o günün toplantı saatleri dolmuştu. Üstelik öğlen yemeği için bir ay önceden sözleşilmiş önemli bir randevum vardı. Elif'in gösterisi de yarım saat öncesinde başlıyor. "Elif'ciğim, " dedim, "ben bu sene gelemeyeceğim ama sonra videoda birlikte seyrederiz." Hayret dolu bir sesle "aaa gelemeyecek misin teyze?" diye sordu, ardından da gayet kendinden emin şekilde ekledi: "Gelirsin, gelirsiiiiiin." Buyrun bakalım. Randevuyu ertelemem mümkün değil, haydiiiii... Koştur koştur bir vaziyette işten çıkıp Elif'i sahneye çıkmadan görürsün, ilk bölümü 10 dakika seyreder, vınlayarak randevuna yetişirsin.




İyi ki de öyle yapmışım da 10 dakika da olsa görmüşüm. Meğerse günlerdir heyecanlardaymış. Bir hafta kala Hülla ablasına sormuş, "gösteriye kaç gün kaldı?" diye. O da "yedi gün," deyince kendisine takvim yapmış. Takvime dikkat: tam yedi gün işaretlenmiş, 1'den 7'ye kadar kalan günler yani. Altına iki gün "check mark" atmış, demek ki sonraki günler işaretlemeyi unutmuş. ("Bu V harfileri nedir," diye sorduğumda annesi açıkladı.) Ve de 7. güne bakınız, oklar oklar oklar, büyük gün...




Tatlımın izleyebildiğim kadarında ne kadar şeker olduğunu söylemeye gerek yok herhalde, di mi...


Nasıl Geçiyor Zaman...




İnanılmaz bir hızla geçiyor hem de... En son 20 Mayıs'ta yazmışım. Eh Outllook semineri öyle bir aldı ki bizi bizden, koptuk sanki zamandan. Olan Elif'e oldu, teyzoşun yokluğuna alışık da, annesi de akşamları ve haftasonu yok oldu uzuuuun zaman. Neyse yaşam eski döngüsüne döndü ama biz başkalaştık epeyce yine... Yine, çünkü arayışın sonu gelmez biz iki kardeşte :)






Zaman geçiyor, Elif'in ablasının 17. doğumgünü geliyor. Teyzoşunun -pardon tedesinin- onu kucağına aldığı günün hazzı ancak 11 yıl sonra Elif geldiğinde bir daha yaşandı... Farklı ama yine depderin... Bu resmi Elif ablasına çizmiş, onlarca gün sonra ilk kez yediğimiz akşam yemeğinden kalkarken noktakom'a yazacağımı duyunca koşa koşa getirdi bu resmi ve "ablamın doğumgününe yetişir mi, bunu da koysan" dedi... "Ohoooooo, hem de nasıl yetişir," dedim. Bu aralar birilerine yazdırıp, baka baka yazıyor. Bu resme de kutlamalar yazmış. Bu hafta abloşkosuna bol bol çizer artık, bu olsa olsa başlangıçtır.

Abloşkosu bu aralar leylek leylek havada şeklinde gezmekte, Fethiye'de 19 Mayıs tatilinden sonra okul faaliyetleri kapsamında Finlandiya'ya gitti. Şimdi de sırada felsefe kampı var. Biz de Elif'le teyze yeğen günübirlik Anıtkabir ziyareti planlıyoruz, bakalım ne zaman.

Alttaki küçük desen de az önce bana çizip "teyzoş bu sana peçete" diye yemekte verdiği kağıt parçası...

20 Mayıs 2010 Perşembe

Ve karşınızda Buğdiş...




Evet karşınızda, ama Ocak ayındaki boyutlarıyla... Çünkü teyzoşun eve uğradığı yok ki Elif'in yeni resimlerini scan etsin... Haftasonu kısa bir Cunda keyfi yapıp döndüğümden beri bir koşuşturma, Elif'i yine göremedim. Üst katlarında oturuyor olmak yetmiyor tabii, oturmak da gerekiyor orada birazcık. Anlayacağınız Elif teyzoşun seyahatlerine ve evden uzakta olmalarına alışık ama bu haftasonu abloşkosu da uzaklardaydı, okulla Fethiye'ye gitmişti, onu benden çok özlemiş doğal olarak... Bugün de dedesini yolculadı, Suriye, Ürdün ve Lübnan'a... Görülmedik neresi varsa görecek ya babam, zıplaya zıplaya düştü yine yollara. Annemi çekmedi bu gezi, babam döner dönmez birlikte yine bir yerlere kaçacaklarmış. Elif bu hafta birkaç akşam anneanne ziyareti yapar artık.


Neyse ki Buğday var da bizimki oyalanıyor evde olduğunda. Vallahi bu gece scan edecek halim yok, Osmanlı çileği aldım, reçel yapacağım, onun için yine eldeki fotoğraflara başvuruyorum ve konu olarak da Buğday'ı seçtim.



Bunlar Buğdiş'in küçüklük fotoğrafları. Şimdi kocaman bir azman oldu. Geçen gün Elif, imzalayıp gönderdiği yeni kitabı "Engin Mavi" için telefonda Arslan ağabeyine teşekkür ediyordu. Bir yandan yatakta zıplıyor, bir yandan Arslan'a okuduğum kısımlar hakkında görüş bildiriyordu ki, Buğday önünden vınnnn diye geçiverdi. Bizimki hemen "kedim Buğdiş'i görmedin sen, o artık büyüdü, büyüdü, arslan oldu," demez mi... Öldüm gülmekten. Laf ebesi, hiçbir fırsatı kaçırmıyor doğrusu. Bu arada yakında size tam 5 kitap duyurusu yapacağım yepyeni, hepsi arkadaşlarımdan... Sadece kendim okuyup bitirmeye çalışıyorum ki etraflıca yapayım reklamlarını :)

Kalın sağlıcakla... Yakında geliyor Elif'in son çizdikleri, bu kez doğru söylüyorum, vallaaaa...



11 Mayıs 2010 Salı

Siz Elif''i sadece çizer mi sanıyorsunuz?




Öyleyse, çok yanılıyorsunuz. Bizimki süper bir aşçı aynı zamanda. Pazar günleri en büyük zevkimiz birlikte birşeyler pişirmek. Kurabiye, pasta, kek, ekmek, döktürüyoruz birlikte...

Bir de eline yakışıyor ki sormayın. Her tatlı yemeğe bir çimdik tuz, her tuzlu yemeğe bir çimdik şeker atarım ben. Ona da öğrettim. Kek yaparken ilk iş yumurtaları kırıyor ve hemen ardından "dünyanın tadı, tuzu, biberi..." diyerek tuz tahtasından bir tutam tuz alıp atıyor...

Elif'in balları var. Yaptığı herşeye ballarını akıtıyor, biz de afiyetle yiyoruz. Örneğin anneler gününde annesine, anneannesine, babaannesine kurabiyeler yaptı, süsledi. Fotoğraflarını çektim ama henüz aktarmadım. Bu aktardıklarım da çoook eski zaten. Elif'in yaptığı kekler, tatlılar.

Anladığınız üzere teyzoş bu aralar kendi yoğunluğundan Elif'i çok göremiyor, ne çizdi, ne çizmedi bilmiyor. O yüzden eldeki eski fotoğrafları yayınlamakla yetiniyor. Ama bilmekte fayda var, Elif'in tek hobisi çizmek değil, yigoşumun bir sürü marifeti var...

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Laleler ve Sevgili Sandalye...


Bu aralar Elif'li hikaye çok. Ama teyzoşun anlatacak zamanı yok. Yine de bir-iki ay kadar öncenin bir anısı var ki ne zamandır paylaşmak istiyordum olamadı... Şimdi yazıyorum, Elif'in geçenlerde ebru ile yaptığı lale resmi eşliğinde. (Laleler çok güzel ama yapışını seyretmek bambaşka bir zevkti.)

Bir Pazar kahvaltısındayız, bizimki durmaksızın konuşuyor. Birden aklına geldi, "bil bakalım teyze," dedi, ötekilere dönüp "siz biliyorsunuz, söylemeyin sakın," diye garantiye aldı, sonra da "ayağı var yürüyemez, yemek taşır yiyemez." dedi.
Duymadığım, bilmediğim bir bilmece. Koca koca gözlerini açmış, gülerek bana bakıyor, bir cevap bekliyor. Ben de "madem ayağı var yürüyemiyor, o zaman masa gibi sandalye gibi birşey olsa gerek," derken anladım, bu bir masa. Aynı anda Elif bağırdı, "buldun teyze işte, o ilk söylediğin" dedi, ben de onun heyecanına katılıp, "evvet, masaaaaa" dedim. Bir an durdu, gözlerini kıstı ve ardından hızla, "peki teyze o zaman bir de bunu bil bakalım, ayağı var yürüyemez, insanı taşır sevemez," dedi. O anda annesi, babası, ablası, ben birbirimize baktık. Abloşu "uydurdu" dedi. Gerçekten o anda uydurarak bilmeceyi sandalyeye uyarladı bizimki...
O günden beri ofiste, yemekte, her yerde masaya otururken birdenbire aklıma sandalyenin sevgiyle beni taşıdığı geliyor, gülümsüyorum, Elif sevemez dese bile biliyorum o sadece bir uyak, aslında sevgili sandalyeler bizi seviyorlar... :))

Hayvanat Bahçesi ve Hello Kitty




Bu resimde yukarıdan aşağı eşek, kaplan ve tavşan çizmiş. Burası bir hayvanat bahçesi imiş. Renklere bayıldım. Öteki iki resim de hello kitty'ler, artık nereye bakmış yapmış bilmiyorum, o kadar her yerdeler ki...



Dolmabahçe Sarayı Heyecanı...



Perşembe günü biz La Scala keyfi sürerken Elif de meğer ertesi günkü Dolmabahçe Sarayı gezisi heyecanı içimdeymiş. Sonradan annesinin anlattıklarını duyunca çok güldüm. Önce gökkuşağı elbisesini sormuş, annesine "yarın bunu giyeceğim," demiş. Gökkuşağı elbisesi 7 renk kumaşın kat kat yere kadar döküldüğü tek omuz bir elbise.

Neyse bizimki her daim böyle olur olmaz kıyafet isteklerinde bulunabiliyor, dolayısıyla annesi fazla ciddiye almamış. Ertesi gün sıkı bir şekilde tutturunca işin aslı ortaya çıkmış. Bizimkisi Dolmabahçe Sarayına gidecek ya, bir balo elbisesi giymesi gerektiğine karar vermiş, "anne, saraya gidiyorum, şık birşey giymem lazım," deyivermiş.

Sonradan konuştuğumuzda Atatürk'ün yatağı ve odasını gördüğünü söyledi. Ama en çok ilgisini çeken de gözünü kırpmayan asker olmuş tabii...

Yandakiler de konudan alakasız iki resim. Kalp olanını da kenarlarından oyarak kesmiş...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Bizim Kızlar Wings olmuş!


İşte bu da haftasonundan bir çalışma. Kızlarla haşırneşir olanlar bilir, bir Wings Club var ki aşmış çoşmuş durumda. Her kırtasiye, her oyuncakçı bunlarla dolu. Yatak örtüsünden, iç çamaşırına, ayakkabı ve çantasına, bluzuna, elbisesine kadar küçük kızların hayatını zaptetmiş durumda. Kaçmak olanaksız, her yerdeler.


Resimdekiler onlar değil ama. Bunlar kim deyince soldan sağa saydı: "Annem, beeeeeeeeeen, Hülla ablam, sonuncu da ablam." Bir eliyle annesini, diğer eliyle de Hülla ablasını tutmuş. Üçünün de göbeklerini açıkta bırakan bluzlarına dikkatinizi çekerim. Abloskosuna ise her zamanki tuniklerinden giydirmis ve de ayaklarına da sandaletler.


Bu arada bulutlarımız da kanatlı, tam Elif usulü.